kiralık konak kişiler arasındaki ilişkiler

Seefull list on edebiyatakademi.com KİTABIN ADI : KİRALIK KONAK KİTABIN YAZARI : YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU YAYINEVİ : İLETİŞİM YAYINLARI 1.KİTABIN KONUSU: Türk toplumunun tarihsel gelişim sürecinde ilk belirtileri 18.yüzyılda görülen ve Tanzimat’la somutlaşan Batılılaşma hareketleri ve buna bağlı olarak hayat tarzı, değerler , ahlak kısacası kültürel değişim. Emre Tirrun (30), 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü'nü kazandı. Eğitimi için Denizli'ye giden Tirrun, bir süre sonra küçük eşyalarını taşımak için bir günlük araç kiraladı. İddiaya göre, kiraladığı aracın bedelini ödeyen Tirrun'a kullandığı kiralık aracı teslim alırken boş senet KişilerArası İlişkiler Terapisi; Engin Konak Apt. No:2/6 Nişantaşı - Şişli - İstanbul. Telefon +90 212 213 13 33. Cep Telefonu . 0 543 627 0989. ÖğrenciKonaklamasında Uzman Kişiler İdeal odanızı kolay, hızlı ve güvenli bir şekilde %100 online olarak kiralayın. Giriş Tem 2022 Ağu 2022 Eyl 2022 Eki 2022 Kas 2022 Ara 2022 Oca 2023 Şub 2023 Mar 2023 Nis 2023 May 2023 Haz 2023 Tem 2023 Ağu 2023 Eyl 2023 Eki 2023 Kas 2023 Ara 2023 Oca 2024 Şub 2024 Mar 2024 Nis 2024 May 2024 Meilleur Site De Rencontre Gratuit En Belgique. Özgürlük ve sorumluluk arasındaki ilişki bugüne değin pek çok felsefi öğretide kendine yer edinmiştir. Sizler için kavramları felsefi perspektifle açıkladık. Ahlak felsefesinin üzerinde çok durduğu ve çoğu filozofun farklı görüşler belirtiği en önemli iki kavram, özgürlük ve sorumluluktur. Gündelik hayatta da çoğu konuya malzeme olan bu iki kavram, birbiriyle yakından ilişkilidir. Özgürlük ve sorumluluk arasındaki ilişki için ortaya konulan genel görüşlere geçmeden kısaca her ikisini de tanımlayacak olursak; Özgürlük Herhangi bir konuda, durumda ya da eylemde kişinin hür iradesiyle seçme gücünün olmasıdır. Sorumluluk Kişinin yine herhangi bir konuda, durumda ya da eylemde yapma zorunluluğunu içeren şeylerdir. Yerine getirilmediğinde söz konusu durumun çeşitliliğine göre bazı yaptırımları olabilir. Çeşitli sorularda irdelenen özgürlük ve sorumluluk kavramları, birbirini destekleyen bir ilişkiye sahiptir ve genellikle ahlaki eylemlerde sıklıkla sorgulanırlar. Çoğu felsefe sisteminde ele alınan ve farklı çıkarımlar yapılabilen özgürlük ve sorumluluk kavramlarına daha yakından bakmak ikili arasındaki ilişkiyi daha net gözler önüne serer. İçindekiler1 Özgürlük Nedir?2 Sorumluluk Nedir?3 Özgürlük ve Sorumluluk İlişkisini Ele Alan Felsefi İndeterminizm Özgürlük Nedir? Özgürlük, kişinin sorumluluklarına göre ya da sorumluluklarının dışında hareket etmesi olarak tanımlanır. Özgürlük kavramı, genel olarak ele alındığında iç ve dış özgürlük olarak iki farklı ayrıma sahiptir. Tamamen başına buyruk hareket etmemeyi temel alan özgürlük kavramı, bir durum ya da eylem karşısında sorumlulukları göz önüne alarak hareket etmek ya da etmemek tercihlerini bünyesinde barındırır. Dolayısı ile mutlak bir kavram değildir, çünkü söz konusu durumlara göre bazı etkenlerin çevresinde ilerler. İç Özgürlük Özgür İrade Kişilerin kendi iradesiyle karar verdiği iyi ve kötü kavramlarını ayırt edebilme durumudur. Dış Özgürlük Eylem Dış dünya ile bireyin arasında kurduğu ilişkiye dayanan özgürlük türüdür. Kültürel, sosyal, fiziksel ve ekonomik gibi daha pek çok kavramlar yakından ilişkilidir. Sorumluluk Nedir? Sorumluluk, bir kişinin yapması gereken eylemler olarak tanımlanabilir. Farklı tanımlama ve görüşlerin yer aldığı sorumluluk kavramı, bir durum karşısında kişiye dayatılan eylem ya da durumlar olarak tanımlanabilir. Genel olarak çeşitli felsefe öğretilerinde sıkça tartışılan sorumluluk kavramı kişinin söz konusu eylemler üzerinde etkili olup olmadığına göre ele alınır. Herhangi bir kişinin herhangi bir durum ya da eylemden sorumlu olabilmesi hem vicdani hem de akıl açısından yeterli olmasına dayandırılır. Ahlaki değerleri kavrayan, akli sorunları bulunmayan kişilerin hayat akışında özgür olup, özgürlüğün getirdiği sorumlulukları da üstlenmesi beklenir. Bu sebeple vicdani ve ahlaki değerlerden habersiz kişiler yani çocuklar, akıl hastaları ya da hayvanlar gibi canlıların özgür kararlarından sorumlu olmadığı düşünülür. Özgürlük ve Sorumluluk İlişkisini Ele Alan Felsefi Öğretiler Özgürlük ve sorumluluk arasındaki ilişki, felsefi öğretilere konu olmuştur. İnsanların ahlaki eylemlerde bulunurken “Özgür mü, sorumlu mu?” olduğunu da dair farklı görüşleri benimseyen onlarca filozof bu konu hakkında değişik düşünce sistemlerini savunmuştur. Günümüzde de sıkça tartışılan bu konu için ilk olarak ortaya atılan temel öğretilere bir bakmamız gerekirse karşımıza 5 farklı öğreti çıkacaktır. Fatalizm Kısaca “kadercilik” olarak da tanımlanabilen Fatalizm öğretisi, hayattaki her durumun evrenin yasalarına bağlı olduğunu savunur. Fatalizm öğretisine göre özgürlük ve sorumluluk kavramları var olan bu evren yasalarının boyunduruğundadır. Her insanın hayat akışındaki senaryosu, kişinin var olduğunda yazılmıştır ve kişi bu senaryodaki rolünü oynar. Özetle insan özgür olmadığı, bir senaryoya göre hareket ettiği için eylemlerinden sorumlu tutulması mümkün değildir. Determinizm Determinizm öğretisi “gerekircilik, belirlenircilik” kavramlarıyla tanımlanır. Determinizm öğretisine göre evrende gerçekleşen her olay bilimsel yasalarla belirlenir ve gerçekleşmeleri zorunludur. Bu öğretinin özgürlük ve sorumluluk ilişkisine bakış açısı nedir, diye yönelecek olursak; kişilerin kendi iradesiyle eylemde bulunmadığı, özgür davranamadığı ve kişinin kendi elinde olmayan koşullarla hareket ettiği savunulur. Dolayısı ile özgürlük ve sorumluluk üzerinde kişinin herhangi bir etkisi yoktur. Kişinin özgür iradesi bulunmadığı için yaptığı eylemlerden sorumlu tutulması mümkün değildir. Otodeterminizm Determinizm öğretisindeki gibi mutlak bir özgürlüğün olmadığını savunan Otodeterminizm, bazı durumlarda kişinin kendi özgür iradesini kullanabildiğini savunur. Dolayısıyla insan kaderindeki bazı durumları kişi kendisi seçer ve bu seçimin sonuçlarını yaşayabilir. Özgürce yapılan seçimlerin sorumlulukları da yine bireye aittir. Kendini geliştiren, öğrenen birey özgür seçimlerini yapabilir ve sorumluluklarını da alabilir. Liberteryanizm Her insanın doğduğu andan itibaren özgür olduğunu savunan öğretilerden biridir. Özgür olarak dünyaya gelen her canlı kendi seçimlerini yapabilir ve bireysel özerklik kişilere aittir. Ancak bu öğretinin en can alıcı kısmı özgür olan bireyin başka bireylerin özgürlüklerine saygı duymak zorunda olmasıdır. Özetle bir bireyin özgürlüğe bakış açısı ilk olarak kendisinin özgür olmasına bağlanmıştır. Ancak bu görüşte ele alınan özgürlük bireyin keyfine göre davranmasını savunmaz. Diğer kişilerin sınırlarına göre çizilen bir görüş olduğu için sorumluluklarda bu noktada başlar. İndeterminizm Determinizm öğretisinin karşıtı olarak karşımıza çıkan indeterminizm, insanın tamamen özgür olduğunu savunur. Kadere bağlı yaşamayan birey, aldığı karar ve sorumluluklarını kendisi yönetir. Böylece her insan kendi kaderini kendisi yazar. Kişinin direkt kendi iradesine bırakılan özgürlük kavramı yine karar verme olgusuna dayandırıldığı için yaptığı eylemlerin sonuçlarını düşünmesi sorumluluklarını da yerine getirmesini sağlar. yakup kadri karaosmanoglu nun en guzel romanlarindan biridir. uc kusak arasindaki catismayi gozler onune serer. ayrıca aynı adlı romandan uyarlanmış 5 bölümden oluşan, trtnin ilk dizilerinden bir tanesi. tiyatro ortamında çekilmistir, oyuncuların indigi merdivenleri bile teker teker gösterir, derya baykal seniha rolüyle basroldedir. yazarın malesef genelde göstermek yerine söylediği, sonlara doğru akıcılaşan, zamanın değişimini anlatıp ironik bir şekilde biten roman. kapağından sıkıcı bir kitap olduğu izlenimi veren, ama okudukça sevilebilen akıcı kitap. kitap 1. dünya savaşı öncesinde geçmektedir ve bu dönemdeki yabancı hayranlığı dahil sosyal sorunları anlatır. gecen gun turk dili dersinin final sorusu olarak kar$ima cikmi$ yakup kadri karaosmanoglu'nun universitedeyiz be karde$ neden kitap okuyo muyuz okumuyo muyuz kontrol etmek icin romani finalde sorarsin ki? çok başarılı kostümlere sahip oyun. yakup kadri karaosmanoglu'nun 1922'de 33 yasindayken yazdigi; kendine yol arayan genç bir kizi, dede-torun sevgisi ve bunu zorlayan kusak çatismasini, bati'ya fakli yaklasimlari, uluslararasi siyasi depremleri, 1. dünya savasi'ni ve istanbul'un bu dönemde içinde bulundugu tehlikeyi anlatan perdelik ve 1 saat 50 dakikalik tiyatro uyarlamasini ise tarik günersel üstlenmistir. toplam 13 kisilik gökhan egilmezbas, yeliz tozan uysal, sevinç erbulak, toron karacaoglu, mert yavuzcan, meriç benlioglu, cem uras, alev oraloglu, aslihan kandemir, dogan altinel, berrin koper, tarik serbetçioglu, binnur serbetçioglu, naci tasdögen oyuncu kadrosuna sahip oyun bu ay ve ocak 2005 boyunca istanbul büyüksehir belediyesi sehir tiyatrolari'nda gösterimdedir. her romanda klasik muhabbet olan "romanın yazarı sizce kendini hangi karakterde romana katmıştır" sorusuna verilebilecek cevap hakkı celis olacaktır gördüğüm kadarıyla. bir yanda istanbulda "harp zenginleri" her eğlencenin, israfın dibine vurmuşken diğer taraftan devlet elden gitmektedir. - spoiler -nitekim hakkı celis askere yazılıyor ve sonra sorgulamaya başlıyor tabi biz bunların rahat rahat içip sıçabilmesi için mi savaşıyoruz? ve bence olabilecek en güzel sonuçla, romanın verebileceği en güzel mesajla sonlanıyor roman, duyarlı kardeşimiz vatan millet aşkı ile şehit oluyor. - spoiler - yakup kadri karaosmanoğlu 'nun ilk romanıdır. istanbul'da istanbulin devriyle redingot devrini kıyaslayarak, büyük ev hayatının, konak yaşamının nasıl da soysuzlaştığını, terbiyemize kadar nasıl rokokolaştığımızı anlatarak başlar yazar hikayesine. sonra naim efendi'den, kızı sekine hanım ve damadı servet bey'den, torunları cemil ve seniha'dan, konaktan eksik olmayan arkadaşları faik bey'den bahseder. servet bey, cemil, seniha ve faik bey, avrupa modaların peşinde koşan alafranga-züppe tipler olarak tasfir edilir. naim efendi ise eskinin temsilcisidir. lüks tüketim içinde, har vurup harman savurarak, alafranga adetler içinde yaşamlarını geçiren torunlarının karşısında naim efendi bir "fosil" gibidir. akrabaları olan hakkı celis ise romanda ideal karakter olarak karşımıza çıkar. şiir ve felsefeyle içli dışlı olan, hisli, içine kapanık, seniha aşığı bu genç adam, romanın sonunda da milli kimliğin temsilcisi haline gelir. bir dönem romanı olan kiralık konak'ta değişen adetleri, çözülen gelenekleri, yeni alafranga yaşam tarzını, apartman hayatını görürüz. bir yandan memleket savaşın eşiğindedir, balkan savaşlarının ardından savaşı kapıdadır ve en sonunda da gelip çatar. ama diğer yandan savaşa aldırmayan, kendi gündelik dertlerinin, çıkarlarının peşinde koşuşturan avrupa özentisi bir sınıf peydah olmuştur. bu sınıfın temsilcileri savaş sırasında da "harp zengini" olurlar. para yapıp bir an evvel avrupa'ya kaçmayı hayal ederler. yakup kadri romanında bir yandan bu züppeliği, özentiliği, lüks tüketimi ve duyarsızlığı eleştirirken, bir yandan da aşırı bir milli gurur ve hassasiyetle hakkı celis gibi bir gönül adamını kahramana dönüştürüp romanın son sayfalarını göz yaşları içinde çevirmemizi arzular. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. TANITIM Kiralık Konak yazarın ilk romanıdır. Roman önce 1920`de İkdam`da tefrika edilir. 1922`de kitap halinde yayımlanır. Yakup Kadri bu romanda, yenileşmenin getirdiği etkiyle nesiller arasındaki çatışmayı ve yenileşmenin insan üzerindeki etkilerini anlatır. Eser insanı toplum içinde ve zamana bağlı olarak anlatır. Kiralık Konak Tanzimat`tan Birinci Dünya Savaşı`na kadar toplumdaki değişmelerin insan üzerindeki etkilerini anlatırken, II. Meşrutiyet`ten Çanakkale Savaşı`na kadar olan dönemi ele alır. Romanın kahramanları Naim Efendi Tanzimat’ın ilk kuşağını, damadı Servet Bey ikinci kuşağı, torunları Seniha ve Cemil son kuşağı temsil eder. Naim Efendi Tanzimat’ın ilk döneminde evkaf nazırıdır. Osmanlı terbiyesiyle yetişmiştir. Düşünce ve davranışlarıyla Tanzimat devrine bağlıdır. Fakat bu özelliklerin bir bölümünü sonraki yıllarda bırakır. Çünkü yeni dönemin değerleri başkadır. Damadı Servet Bey yenileşmeyi dıştan kavrayan bir züppedir. Bütün hedefi yeme-içme olan ve birtakım insanlarla ticari ilişkiler kuran bir adamdır. Çok sevdiği torunu Seniha ise yeni yetişen kuşağın temsilcisi sayılır. Modayı izleyen, eğlenceli, gösterişli hayata özenen son nesli temsil eder. Seniha`nın sevgilisi Faik Bey, Batı`da eğitim görmüş, Batılılığı gerçekten kavramış; fakat serseri bir salon adamıdır. Naim Efendi’nin kız kardeşinin oğlu olan Hakkı Celis ise şiir, edebiyat dünyasında yaşayan romantik ve idealist bir gençtir. Yakup Kadri realist bir anlayışla yazdığı bu eserinde önce yeri, sonra kişileri tanıtır. Olay örgüsü ilerledikçe kişilerin çevresiyle olan ilişkileri ortaya çıkar. Romanın bir mekana bağlı olarak anlatılması akıcılığı bozar. Seniha gibi bazı karakterlerin Madam Bovary’deki kahramanlara benzemesinden dolayı bazı araştırmacılar, Kiralık Konak’ta Gustav Flaburt’in ciddi etkisi olduğunu kabul etmişlerdir. Kitabın baskıları, 1939-1974 Remzi 1979-202 İletişim 26. baskı. ÖZET Naim Efendi, Tanzimat döneminde yetişmiş II. Abdülhamit döneminde vakıflar bakanlığı yapmış, gelenek ve göreneklerine bağlı, Tanzimat’ın bütün kurallarını bilen bir yaşlı insandır. Damadı Servet Bey, geleneklerine bağlı olarak yetiştirildiği halde gördüğü eğitim, değişen toplumsal olayların etkisiyle bocalayan Batı hayranı bir züppedir. Fakat Batı`yı dıştan tanır. Naim Efendi`nin torunları Cemil ve Seniha eskiyi beğenmeyen, yeni hakkında tam bir düşünceye sahip olmayan yeni yetmelerdir. Cemil’in arkadaşı Faik Bey, Batı`yı iyi tanıyan, yeni salon yaşayışına uyumlu; fakat kumar oynayan, serseri, çapkın bir adamdır. Faik Bey iile Seniha arasındaki ilişki gitgide ilerler. Seniha, Faik Bey’in sevgilisi olarak kalabilmek için çok fedakarlık yapar. Faik Bey’in Avrupa`ya gideceğini duyan Seniha, ailesine haber vermeden onunla Avrupa`ya kaçar. Bunun sebebinin Naim Efendi olduğunu düşünen Servet Bey karısıyla konaktan ayrılır. Şişli, Nişantaşı’nda kendi özlemlerine uygun bir apartmana taşınır. Seniha Avrupa`da aradığını bulamaz; İstanbul’a döner, babasının apartımanına yerleşir. Naim Efendi yalnız kalınca konağı kiraya verip kız kardeşi Selma Hanım’ın evine yerleşmeyi düşünür. Fakat gelenler konağı beğenmezler. Servet Bey, Naim Efendi`nin konağından ayrıldıktan sonra çeşitli kirli işler çevirip para kazanmaya başlar. Yerli ve yabancı birtakım savaş zenginleriyle iş yapar, partiler verir. Seniha bu ortamdan yararlanarak kendi eğlence hayatını sürdürür. Faik Bey`le evlenemeyen Seniha ondan öç almak ister. Küçükten beri Seniha`yı içten içe seven Naim Efendi`nin yeğeni Hakkı Celis’e duygularını açıklar. Hakkı Celis bu durumlara öteden beri üzülür; fakat Seniha`ya bir türlü sözü geçmez. Faik Bey Avrupa`dan döner. Seniha`nın başka bir zenginle evleneceğini öğrenir, engeller, bu evlilik gerçekleşmez. Hakkı Celis Seniha`yı kazanamayınca ölümü seçer. Bu sırada asker olarak Hakkı Celis Çanakkale`ye gider, orada şehit olur. Seniha bütün bu olaylara rağmen eğlencesini sürdürür. Yard. Doç. BABA,Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Toker Yayınları, İstanbul 2002. KAYNAKÇA 1. Dr. Niyazı AKI, Yakup Kadri Karaosmanoğlu İnsan-Eser- Fikir- Üslûp, İstanbul 1960. Ali YÜCEL, Edebiyat Tarihimizden 1, Ankara 1957. Ferhan OĞUZKAN, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Varlık Yay. İstanbul 1968 Naci, “Kiralık Konak”, On Türk Romanı, İstanbul 1971. İLERİ, “Bir İstanbul Romanı “ Yeni Ufuklar 1975, O Yakamoz Söner Dr. Şerif AKTAŞ, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1987. 6. Doğumunun 100. Yılında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Marmara Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1989. Emel KEFELİ Yaban’da Tesirler, Doç. BABA,Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Toker Yayınları, İstanbul 2002. METİN XI Naim Efendiler, ilk telgrafın arkasından, bir ay içinde, Seniha’dan üç telgrafla iki kart ve bir mektup daha aldılar. Telgrafın biri Viyana’dan, ötekisi Paris’tendi. Mektupla kart ise Berlin’den gelmişti. Genç kız telgrafında varış ve ayrılış haberlerinden başka kendine ait bir şey söylemiyordu. Kartında büyükbabasına ihtiramlarını [saygılarını] ve annesine muhabbetlerini söylüyordu, fakat mektupta uzun uzadıya içini açıyordu, diyordu ki “ Baba, bir çocukluk ve bir delilik yaptım, fakat, kendi hesabıma hiç pişman değilim; sizi endişeye düşürmüş olmaktan başka bir elem hissetmiyorum. Kaç senedir beni Avrupa’ya götürmek vaadiyle avuttunuz, oyaladınız. Düşündüm ki hayatımın sonuna kadar böyle boş vaatlerle avunup oyalanacağım ve ömrümün yegâne gayesine vasıl olmadan öleceğim. Sizin yapamadığınızı ben kendi kendime yaptım; zira bu arzu içimde kalmış olsaydı beni mutlaka zehirleyecekti. Bu muvakkat yokluğum, ebedi bir ayrılışa tercih etmez misiniz? Zira orada kalmış olsaydım muhakkak intihar edecektim; son zamanlarda kalbimi kesif bir kasvet istila etti, beynime ne vahim, ne korkunç bir fikir saplandı bilmezsiniz. Gözünüz önünde aylarca yalnız başıma, çarmıhımı omzumda taşıdım da biriniz farkına varmadınız, bu kızcağıza da ne oluyor demediniz. Bu yaptığım işten hissenize düşen keder, emin olunuz ki, kendi hatanızın cezasıdır, tabii onu yalnız siz çekeceksiniz. Her şey sırayla.. Aranızda acıdığım bir kimse varsa o da büyükbabamdır; zira o, hepinizden daha az günahkârdır; aramızda senelerin yığını ve bir sürü yanlış fikirlerin, batıl akidelerin, manasız ananelerin perdeleri vardı; bu yığının arkasından benim ruhumu görebilmesi ve bana karşı ona göre hareket etmesi kabil değildi; ben onun için halledilmez bir muammaydım. O beni yalnız sevmesini bildi; hepinizden ziyade sevmesini bildi. Hiç şüphesiz son hareketim onun için öldürücü değilse bile pek fena, pek ağır bir darbe olacaktır. Rica ederim, kendisine dikkat ediniz.” Epeyce uzun bu mektubu Sekine Hanım okur okumaz hüngür hüngür ağlamaya başladı; Servet Bey ise kızdı, köpürdü; hele büyükbabası için yazdığı cümleler o kadar iradesini elinden aldı ki, az kaldı, ihtiyarın üzerine atılacak, öfkesini ondan alacaktı; karısının yüzüne haykırmaya başladı “Utanmadan, utanmadan söylediğine bak! Biz onu büyükbabası kadar sevmezmişiz, anlamazmışız, öyle mi? Onun Avrupa’ya gitmesine şimdiye kadar kim mani oldu? Söyle, kim mani oldu? Baban değil mi? Rica ederim, baban değil mi? Babanın hasisesi [cimriliği], inadı, hodbinliği, asırdide [yüzyıllık, çok eski] fikirleri, gülünç endişeleri değil mi? Şimdi küçük hanım, içimizde yalnız onu haklı buluyor ve biz, ve biz….” Sekine Hanım, sızlayan bir sesle “ Bey mektubu bir daha oku! Kızın maksadını anlamadın zannederim, bir daha oku… O bunu söylemek istemiyor, maksadı asla bu değil!” diyordu. Biçare Naim Efendi, bu mektuptan haberdar edilmedi. O, zaten Seniha’dan artık hiçbir şey beklemiyordu; gittiği günden beri bir defa ismini ağzına almadı. Bununla beraber için için, gizliden gizliye yine hep onunla meşguldü. Ömründe şehir içinde yalnız dolaşmaya alışmamış bu adam için bir genç kızın tek başına Avrupa seyahatine çıkışı akıl durdurucu bir şeydi. ….. Naim Efendi, damadının hışmından kurtulmak için odasının içinde “tarik-i dünya” [dünyadan elini eteğini çekmiş] bir dervişe dönmüştü. Oturduğu yerde saatlerce ne konuşuyor, ne kımıldıyordu; bir minderin üzerinde yarı diz çökmüş, yarı bağdaş kurmuş bir vaziyette mütemadiyen bir şeyler mırıldanıyordu. Gerçi, ara sıra o mahut hıçkırığı tuttuğu veya nefesi tıkanır gibi olduğu için, Kalfa Hanım, yanından hiç eksik olmuyordu, fakat aralarında bir kelime söz edilmiyordu; Kalfa Hanım söylese bile Naim Efendi cevap vermiyordu. Bazen de Ragıp Efendi, ona işlerden bahsetmeye geliyordu. Naim Efendi bu bahislerde de –bütün dehşet ve ehemmiyetlerine rağmen- pek o kadar kulak asmıyordu. Ragıp Efendi gittikçe meyus, gittikçe küskün, kâh bir haciz muamelesinden, kâh vadesi gelen bir senetten, kâh yok pahasına satılan bir şeyden haber veriyordu. Naim Efendi her fena habere mukabil “Ne yapalım? Pekâlâ! Ne yapalım? Pekâlâ!” demekten başka bir şey söylemiyordu. Vakıa handaki hisseleri henüz satılmamış, fakat Kanlıca’daki yalı ile, Çemberlitaş’taki arsalar çoktan elden gitmiş ve paraları bitmişti. Ragıp Efendi her gelişinde aynı tehdidi tekrar ediyordu “Günün birinde sıra bu konağa gelecek! Bu gidiş böyle devam ederse mutlaka, mutlaka… Hem pek yakında.” Ve Naim Efendi, bu sözün her tekrarlanışında etine bir hançer saplanmış gibi bağırmamak için, dişlerini sıkıyor, yüzünü ekşitiyordu. Birkaç zamandan beri huzurundan hoşlandığı, daha doğrusu muazzep olmadığı [sıkıntı duymadığı] yalnız bir kişi vardı O da hemşiresinin torunu Hakkı Celis.. Birkaç aydır genç adam hemen daima konakta gibiydi ve konakta bulunduğu zamanlar büyük dayısından başka kimsenin yanına sokulmuyordu. Bu yirmi yaşındaki gençle yetmişlik ihtiyar arasında birdenbire acayip bir dostluk teessüs etmişti. Dünyada eş yüzler olduğu gibi, eş ruhlar da vardır. Bunlar diğer ruhların kalabalığı arasında mütemadiyen birbirini ararlar, yaştan münezzeh [uzak, arınmış] oldukları için yılların açtığı mesafe buluşmalarına mani değildir. Naim Efendi ile Hakkı Celis için de böyle oldu. Bu felaket günlerinin karanlığı içinde birbirlerini çağırdılar, buldular. Seniha’nın büyükbabası, bir zamanlar kendi torunlarına karşı duyduğu derin muhabbeti şimdi hemşiresinin torunu yanında hissediyordu ve Seniha’nın sevdalısı da büyük dayısında aynı derdi, aynı sessiz ıstırabı çeken insanı buluyordu. Seniha’dan hiç bahsetmiyorlardı, fakat, ikisinin de gözleri onu söylüyor, ikisi de soluk soluğa aynı gam yokuşunu tırmanıyordu. Naim Efendi, genç adam yanına girer girmez “E, küçük şair, söyle bakalım; âlemde ne var, ne yok?” diyordu Hakkı Celis, dereden tepeden ona birçok haberler veriyordu. Zaman türlü türlü şayialara müsaitti; Balkan Harbi bitmiş, sulh aktedilmişti [imzalanmıştı]. Vücudunun en kuvvetli uzvu kesilmiş Türkiye’de için için hummalı bir devir başlamıştı. Her yerde birtakım suikast veya ihtilal tertibatından bahsediliyor, bir kısmı Avrupa’ya kaçan muhaliflerin er geç iktidar mevkiine gelecekleri söyleniyordu. Çatalca’daki asker İstanbul üzerine yürümeye hazırmış. Birçok genç zabitler, “Mutlaka Nâzım Paşa’nın intikamını alacağız!” diyorlarmış. Kıbrıs’ta bulunan Kâmil Paşa’nın İngiltere’ye müracaatı üzerine büyük devletler tabanca ile mevkii iktidara gelen hükumeti tanımamaya karar vermişler. Hakkı Celis, büyük dayısına hep buna benzer ağır havadisler verirdi. Fakat ne bu söylerken, ne o dinlerken bütün bunlara zerre kadar ehemmiyet vermezlerdi. Yakup Kadri, Kiralık Konak, İletişim Y. 26 Baskı, 16642 Özet2. Abdülhamit devrinin ileri gelenlerinden olan Naim Efendi; kızı Saime Hanım, damadı Servet Bey ve torunları Seniha ve Cemil ile birlikte, babadan kalma geniş bir konakta pazartesi Seniha ile Cemil, çay toplantıları ve eğlenceler düzenlemektedirler. Naim Efendi her ne kadar eskiye sıkı sıkıya bağlı olsa da, bu tür eğlencelere çok sevdiği torunu Seniha’nın hatırı için katlanmaktadır. Cemil’in çok yakın arkadaşı olan Faik Bey de bu eğlencelere katılır. Konaktaki toplantılara Seniha ve Cemil’in hala torunu olan, romantik yapılı bir şair olan Hakkı Celis de katılmaktadır. Naim Efendi, konaktakilerle anlaşamadığı için sık sık kız kardeşi Selma Hanım’a giderek onunla dertleşir. Selma Hanım, Naim Efendi’nin ailesinin yaptıklarını hiç beğenmez ve ağabeyini bu konuda sık sık uyarır. Selma Hanım’a göre, ağabeyinin torunlarının en büyük eksikliği utanma duygusundan uzak olmalarıdır. Kendi torunu Hakkı Celis’in, Seniha ve Cemil’e benzememesi onu gururlandırır. Seniha, Faik Bey’den dinlediklerinin etkisiyle hep aynı çevrede bulunmaktan sıkılır. Zamanla bu bir buhrana dönüşür. Doktorlar bu rahatsızlığın evlenip anne olduktan sonra geçeceğini söylerler. Fakat Seniha eski usullerle evlenmek istemez. Kendisine göre bir evlilik anlayışı vardır. Kiralık Konak Eser İncelemesiSeniha’nın sinir buhranlarına iyi geleceği düşüncesiyle, doktorların tavsiyesine uyarak onu, Madam Kronski ile beraber Büyükada’ya halası Necibe Hanım’ın yanına gönderirler. Seniha, halasının tavırlarını beğenmez ve sıkılır. Bunun üzerine Necibe Hanım, Cemil aracılığı ile Seniha’nın arkadaşlarını Büyükada’ya davet eder. Bu davete Faik Bey, Belkıs Hanım, Nuriye ve Neyyire kardeşler ile Hakkı Celis katılır. Hakkı Celis, bir ara fırsatını bulup Seniha’ya aşkını itiraf eder fakat Seniha Faik’i sevmektedir. Seniha ve Faik arasında Büyükada’da güzel bir aşkın ilk tohumları atılmış olur. Naim Efendi ve Servet Bey’e Büyükada’da olup bitenler hakkında imzasız mektuplar gelir. Naim Efendi damadıyla bu konuda konuşmak ister, fakat Servet Bey yazılanlara önem aşk devam etmektedir. Seniha çocuklaşır ve romantik, şairane duygular beslemeye başlar. Faik Bey, Seniha’nın bu durumundan hoşlanmaz. Onun aklı fikri kumardadır. Seniha’nın neşesi konağa döndükten sonrada devam eder. Öte yandan Faik Bey büyük bir kumar borcuna girmiştir. Seniha’dan para ister ve parası olmadığı için, Seniha’nın elmaslarını olaydan sonra Seniha, Faik’i gözünde çok büyüttüğünü, onun basit ve adi birisi olduğunu görür. Birbirlerini çok sevmelerine rağmen evlenmek istemezler. Sakine Hanım bu durumu Naim Efendi’ye bildirir. Naim Efendi ne yapacağını bilmez ve Faik’in babası Kasım Bey’i görmeye gider. Ona iki gencin evlenmesinin uygun olduğunu anlatır. Kasım Bey de kararı gençlere bırakır. Naim Efendi’nin Kasım Bey ile görüşmesi Seniha’yı sinirlendirir. Yaşadığı hayatın kendisini sıktığını, buna daha fazla dayanamayacağını belirterek, büyük babasına kızar ve ona hayat hikayesini anlatır. Kiralık Konak TahliliNaim Efendi, bu duruma çok üzülür. Sıkıntıdan hastalanır ve yatağa düşer. Kendisini bu olaydan sorumlu tutar ve uslanmaya karar verir. Belkıs Hanım’ın kocası ile yurt dışına çıkacağını öğrenen Seniha’nın Avrupa özlemi artar. Madam Kraf’la beraber gizlice Avrupa’ya kaçar. Servet Bey durumu kıskanır ve kızar. Servet Bey uzun zamandır modern bir apartman dairesine taşınmak istemektedir. Bu olayları ve Seniha’nın dönecek olmasını bahane ederek taşınır. Koca konakta yalnız kalan Naim Efendi maddi ve manevi anlamda daha da kötüye düşmektedir. Bu günlerinde Naim Efendi’nin ziyaretine kızı ve kız kardeşi gelir. Ancak Naim Efendi’nin en çok dertleşmek istediği kişi Hakkı Celis’tir. Hakkı Celis, Naim Efendi’ye Seniha’yı hatırlatmaktadır. Bir süre sonra Seniha Avrupa’dan Necib Bey adında zengin birini bulduğu haberi yayılmaktadır. Kiralık konak roman tahliliBu arada da Şişli’deki apartmanda her gün birileri şerefine, eğlenceler, ziyafetler verir. Naim Efendi ise gün geçtikçe kötüleşmektedir. Seniha’nın Necib Bey’le evleneceği haberi yayılır. Hakkı Celis askere gider. Bu durum Naim Efendi’yi daha büyük bir boşluğa sürükler. Selma Hanım konağa pek çok kiracı gönderir. Naim Efendi kiracıları, türlü bahanelerle geri Celis, bir müddet için harpten döner. Döndüğünde Seniha’nın Necib Bey’le yapacağı evliliğin gerçekleşmeyeceğini öğrenir. Necib Bey, Seniha’yı bırakarak Avrupa’ya kaçmıştır. Hakkı Celis, yolda Faik Bey’e rastlar ve ondan Seniha’nın durumunu öğrenir. Tam o sırada Seniha, araba ile geçerken onları görür ve Hakkı Celis’i evlerine götürür. Hakkı Celis, Seniha’yı hala sevdiğini anlar. Seniha, ona Faik’in yaptığı kötülükleri anlatır. Hakkı Celis, ertesi gün Çanakkale’ye harbe gider. Kiralık Konak ÖzetiBu olaydan on beş gün sonra bir akşam Servet Bey’in evinde ziyafet verilir. Servet Bey, bir an önce zengin olup Avrupa’ya kaçmayı düşünmektedir. Ziyafete Seniha’nın yeni nişanlısı olarak Azmi Bey de katılır. Tüm bu olaylar olurken, Hakkı Celis Çanakkale’de şehit düşmüştür. Seniha ziyafette bunu öğrenir. Fakat eğlencesine devam ederek büyük uçuruma tekrar Konak İncelemesi Videolu AnlatımKiralık Konak İncelemesi“Yakup Kadri bu romanı alt yapısından üst yapısına kadar bir değişim sürecine giren Türkiye’de bu sürecin sonucu olan bir sorunu dile getirir. Zaman olarak da bu sonucun belirgin bir biçimde yaşandığı 2. Meşrutiyet dönemini seçer.” Değer yargılarının alt üst olduğu bir dönemi, kuşaklar arasındaki çatışmayı anlatır. Kiralık Konak’ta, Batıya özenme ve bu özentinin ortaya çıkardığı topluma yabancılaşma durumu, insanların dünya görüşünün değişmesi, bundan dolayı da yaşama biçiminin farklılaşması ve insan ilişkilerinin yozlaşması eserin ana çatısını Kadri Karaosmanoğlu, tarihsel süreci Tanzimat Döneminden Meşrutiyet’e değin “İstanbul’un redingot dönemleri” diye iki safhaya ayırmıştır. Abdülmecit döneminin İstanbul’unda giyimine kuşamına dikkat eden, aile babası özellikleri gösteren, zarif, namuslu ve ölçülü İstanbul beyefendisi kişiliği, II. Abdülhamit döneminde redingot giyen yarı uşak, yarı memur, iki yüzlü insana dönüşmüştür. Sonuç olarak da, yaşayış, düşünüş ve giyiniş şekillerinin kendine özgü olma durumları gitmiş, gelenek diye bir şey kalmamıştır. Yakup Kadri bu birbirine bağlı toplumsal sorunu ustalıkla işlemiştir. Kiralık Konak Roman ÖzetiYakup Kadrinin kişileri ele alış ve yansıtışında değişme olgusu da göze çarpar. Romandaki birinci kişiler, hayat ile ilişkilerinin gelişim sürecinde bilinçli yada bilinçli değişime uğrarlar. Naim Efendi Seniha ve Faik Bey adım adım olumsuzluğu yuvarlanırken, Servet Bey şişlideki apartman katına taşınır. Olumlu sayılabilecek tek gelişme Hakkı Celis’de görülür. Seniha’ya beslediği sevgiye karşılık bulamayınca, insanların aşka olan bakış açılarının değiştiğini görünce önce bir boşluğa düşme hissine kapılacak ancak savaş başlayınca gerçeğin farkına varıp vatan ve millet sevgisine sarılacaktır. Yakup Kadri’nin anlattığı toplumsal çözülüşü, yeni bir oluşumun geçiş evresi olarak aldığını, görünürdeki yozlaşmanın toplumsal yapısına ilişkin görülmeyen nedenlerini kavradığını söylemeliyiz. Eleştirinin ötesine geçmeyişi, olumsuzlamadan kurtulamayışı da buna bağlanabilir. Ama yansıttığı toplumsal gerçekliğin doğruluğu da yadsınamaz. Kiralık Konak’ı da önemli kılan bu gerçekçiliğe bağlılıktır. Kiralık Konak roman tahliliKiralık Konak Olay Örgüsü⦁ Seniha’nın verdiği her pazartesi her çay partileri. Bunun sonucunda Faik Bey’e karşı olan platonik aşkın gün yüzüne çıkması ve aralarındaki münasebetin giderek artması. ⦁ Seniha’nın hastalanıp Büyükada’daki halası Necibe Hanım’ın konağına gitmesi. ⦁ Seniha’nın rahatsızlanması. Faik Bey’in aynı şeyleri konuşması yani Fransa hakkında sürekli konuşması sonucu Seniha’nın bunalıma girmesi.⦁ Avrupa merakı olan Seniha’nın bir gün evden çıkıp Avrupa’ya gitmesi ve ailesinin ardından yaşadığı sıkıntılar. ⦁ Servet Bey’in hep hayalinde olan, konaktan ayrılıp, modern Avrupa tarzında bir apartman katına çıkması ve bunun sonucunda Naim Efendi’nin koca konakta yapayalnız kalması ⦁ Seniha’nın Avrupa’dan dönmesi ve ailesinin Faik Bey’le ileri derecedeki münasebeti tüm ayrıntılarıyla öğrenmesi ve ailelerinin onları evlendirmek için vermiş oldukları çaba. Kiralık Konak İncelemesi⦁ Seniha’dan gelen mektup ve telgraf sonucu da Seniha’nın parasız kalması ve dedesi Naim Efendi’den para istemesi. ⦁ Hakkı Celis’in Seniha’ya küçüklüğünden beri süre gelen aşkının onu gördükten sonra son bulması ve bu aşkın ülkede harp çıktıktan sonra, millet aşkına ve millet sevgisine dönüşmesi. ⦁ Naim Efendinin konağı kiraya vermek istemesi, ve kendisi içinde yaşadığı sıkıntı. ⦁ Seniha’nın Hakkı Celis ile ilk münasebeti ve daha sonra Hakkı Celis’in tekrar cepheye dönmesi. ⦁ Servet beylerde düğün gecesini andıran bir ziyafetin olması ve burada, Hakkı Celisin öldüğünün duyulması ve konuşulanlar. Kiralık Konak roman tahlili Kiralık Konak Şahıs Kadrosu⦁ Naim Efendi ⦁ Torunları Seniha ve Cemil Bey ⦁ Kızı Sakine, ⦁ Damadı Servet Bey, ⦁ Hakkı Celis, ⦁ Faik Bey, ⦁ Madam Kronski, ⦁ Selma Hanım, ⦁ Necib Bey, ⦁ Azmi Bey, ⦁ Kasım Paşa, ⦁ Belkıs Hanım, ⦁ Nuriye ve Neyyire Naim Efendi, torunları Seniha ve Servet Bey, Faik Bey, Hakkı Celis baş kahramanlardır. Diğer kişiler ise dekoratif unsurlar içerisinde okuyucuya sunulmuştur. Kiralık Konak İncelemesiNaim EfendiYaşlı bir Osmanlı bürokratıdır. İstanbul’da büyümüş, babasından kalan serveti ömür boyu korumuş, devletin yüksek mertebelerinde görev yapmasına rağmen servetine hiçbir şey eklememiştir. Oldukça terbiyeli, müşfik ve titiz biridir. Hassas ve kırılgandır. Kumardan nefret eder. Bir Osmanlı bürokratı olmasına rağmen mütasıp bir insan değildir. Romanda artık geçerliliği kalmamış bir takım değerleri temsil etmesine rağmen, romanın en sevimli, hazim ve saygı duyulan bir ve şerefine düşkündür. Bu konuda da Seniha’yı korumak adına kendi şerefinden fedakarlıklarda bulunur. Ama yine en ağır tokadı Seniha’dan yer. Hakikatte iki Naim Efendi’den söz gözler önünde somut olarak bulunan, erdemli, dürüst, sevgi dolu Naim Efendi; diğeri ise Yakup Kadri’nin zihninde bulunan, Türkiye tarihinin içinde Tanzimat sonrası sorumluları arasında yer alan bir dönemi temsil eden suçlu ama, soylu bir Naim Efendi bir tipidir. Kiralık Konak İncelemesiSenihaNaim Efendi’nin torunu Servet Bey’in kızıdır. 18 yaşındadır. Polonyalı bir kadın tarafından büyütülmüştür. Alafranga hayat hayranı şımarık bir kızdır. Pek çok kişi tarafından beğenilmektedir. Seniha’nın hiç değişmeyen hususiyeti ise alaycılığı ve şuhluğudur. Büyük babasını bunaltıcı bulur. Alafranga bir züppe olan babası Servet Bey’in düşüncelerini bile “iptidai, garip ve sakat” bulur. Seniha, romanda asır sonu olarak tabir edilen kadın tipine benzemeye çalışan bir kişi olarak verilir. Seniha’yı romandaki şu sözlerinden daha fazla tatbik edebiliriz“Zira, bu Frenklerin asır sonu diye vasıflandırdıkları bir genç kızdı; asır sonu, yeni bir nevi içtimai örnektir ki harici ve dahili yaşamında hale ve maziye ait her türlü hayattan ve istikbalin henüz hazırlanan cereyanlarına tabidir. Seniha, daima en son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. Körpe,ince ve çolak vücudu ipek böcekleri gibi daimi bir istihale içindedir. Günün aydınlıklarına göre mütemadiyen rengi değişen, yeşil gözleri gibi, sesinin bestesi, kımıldanışlarının ahengi ve hatta başının şeklide, mütemadiyen değişirdi. İçi de tıpkı dışı gibiydi , tıpkı gözlerinin rengine benzeyen bir ruhu vardı ; kah ihtilaçlı, kederli, bulanık, fena, kah berrak, rakit durgun ve ekseriya bir havai fişek kadar şenlikli idi.” Seniha, tantanaya ve debdebeye, iyi kumaşlar, nadide mücevherler düşkündür. Paraya önem iki çeşit Seniha vardır birincisi; başka insanlara benzemeyen, kişiliği kendine özgü olan “birey” Seniha; ikincisi de olumsuz bir örneğe benzemeye çalışan ve dolayısı ile bir tip olan Seniha. Kiralık Konak İncelemesiServet BeyNaim Efendi’nin damadıdır. Duyun-u umumiye müfettişlerindendir. Eserde 45 yaşında alafranga bir züppe olarak karşımıza çıkar. Alafranga bir hayat için sabahtan akşama kadar çalışır, çene patlatır ve Fransızca bilir. Tamamen Avrupa tarzında bir yaşam sürmek ister. Alafrangalık tutkusunda son derece samimidir. Naim Efendi’nin konağında bütün iradesini isteği gibi yürütür. Naim Efendi’ye muhaliftir, onunla münakaşalar kırmaktan, kaba ifadeler kullanmaktan çekinmez. Eskiye ait hiçbir şeyi kabul CelisNaim Efendi’nin yeğeninin oğlu, Seniha’nın büyük halasının torunudur. Yazdığı şiirlerle bazı genç kızların ilgisini çeker. Bir çok şiiri mecmuada basılmıştır. Çok hassas ve dalgın bir gençtir. Ağır başlı ve mahcup tavırlı birisidir. Hakkı Celis’in tek arzusu Seniha’nın gönlüne girebilmektedir. Bu uğurda yapamayacağı şey yoktur. Romanda kişilik özellikleri ve dünya görüşü değişmektedir. İmparatorluk çökerken o ay ışığında Verlaine’den yaşamın anlamını Clavdev’den şiirler okumakta bulur. Memleket sorunlarına ilgisizdir, ancak Seniha’ya delicesine aşıktır. Ona göre bu dünyada yapılabilecek en iyi şey hayatını Seniha’ya olan aşkına ve şiire adayarak ölmektedir. Kiralık Konak İncelemesiHakkı Celis konağın kapısından geçerken “belki de en iyisi bu muhabbet yolunda ölmektir” dedi “bu içindeki şurmeti uzun ve ateşin bir şiir halinde onun önüne dökmek ve ölmek”Hakkı Celis’in gelişmesi ile birlikte onun için yaşamın anlamı da değişir. Ve Hakkı Celis ölür, ama Seniha için bir şiir yazarak değil vatanı için BeyNaim Efendi’nin torunu, Cemil Bey’in arkadaşıdır. Ayrıca Seniha’nın çay partilerinin vazgeçilmez davetlisidir. Romanın başlarında Seniha’dan ilgi görür. Daha sonra da bu sevgi yerini bir tiksintiye bırakır. Küçük yaşından beri Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu için tavır ve hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir Frenk zarafeti ve kuraklığı hikayeler anlatmayı, kadınlara üstü kapalı, imalı lafları söylemeyi, dans etmeyi, piyano çalmayı, kısacası batılı bir salon adamının bütün özelliklerini özümsemiştir. Kiralık Konak İncelemesiKumar oynamayı sever. Ondaki bu tutku ilerde Seniha’nın gözünden düşmesine sebep olur. Daima lakayt, şakacı ve rint olan Faik Bey, kumarda gayet ciddi ve asabidir. Maneviyattan çok maddiyata önem ilgisi geçici bir hevesten ibarettir. Fakat daha sonra aşka dönüşür. Bu aşk evlilikle sonuçlanmaz. Faik Bey terk edilir. Bu olay onun ruhi yapısında bir değişmeye neden olur. Artık uçarı ve çapkın geçtiği tarihler kesin olarak net çizelgelerle okuyucuya sunulmamıştır. Romanın başlarında Naim Efendi’nin şu sözlerinden olayın II. Abdülhamit devrinde yani II. Meşrutiyet devrinde geçtiğini anlamaktayız.“Çoğu Han devri ricalinden olan bu adamların her biri bir hile ile efendilerinin arabalarına binmiş seyisleri andırıyorlar.” Kiralık Konak İncelemesiBuda takriben1908 yılına denk gelmektedir. Vakanın anlatma zamanı ise 1922 yılıdır. Ancak bu eserde açık bir şekilde dile getirilmemiştir. II. Meşrutiyet döneminden Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarına kadar geçen dönemi ele alarak ülkedeki değişmeleri ve yazışmaları gözler önüne olaylar genellikle İstanbul çevresinde geçer. Romanın ilk bölümünde mekan Naim Efendi’nin konağıdır. Yemek salonu Naim Efendi’nin odası, Seniha’nın odası çay partilerinin verildiği konağın bahçesi, Büyükada, Şişli, Cihangirdir. Kiralık Konak İncelemesiİkinci bölümde ise; Seniha’nın Büyükada’daki konağıdır. Yazar, mekan tasvirlerini ayrıntılı olarak yapmış, mekanın adını vermeyerek tasvirlerle yetinmiştir. Tasvirleri çok güçlüdür ve okuyucunun gözünün önünde canlı bir şekilde canlanmasını Büyükada’daki halası Necibe Hanım’ın köşkü şu şekilde canlı bir tasvirle verilmiştir “Köşkü Hristos’ta çamlar içinde gölgeli ve asude bir köşededir.” Anlatma problemi Kiralık Konak Dil ve üslupRomanın her sayfasında ince bir alay, ironik bir üslup vardır. Yakup Kadri, mizahi yeterince ve ustaca kullanmasını bildiği kadar, Türkçe’yi de ustaca kullanmıştır. Kiralık Konak İncelemesiTasvirler mükemmel bir şekilde yapılmış, benzetmeler tasvirlere canlılık vermiştir. Yazarın Seniha’yı anlatırken kullandığı kelimeler, Seniha’nın okuyucunun gözünde canlanmasını sağlamaktadır.“Körpe,ince, çolak vücudu, ipek böcekleri gibi daima bir istiale başkalaşım içindedir. Romanda montaj tekniği ile “Celal Sahir” den birkaç mısra söylemiştir.“Saçlarım, saçlarımla eğlenme! Bırak onları nasıl perişansa Öyle kalsın ve ihtizas-ı mesa…”Sıkça deyimlere başvurmuştur. Köşeye çekilmek, sapsarı kesilmek, kıpkırmızı kesilmek, küplere binmek, dili tutulmak, taş kesilmek anlaşılır bir sadelikle yani konuşma diliyle bir anlatıma kaynaklı sözcükler, büyük ölçüde Arapça ve Fransızca’dan söyleyişler ise, Batı hayranı olan Seniha ve Faik Bey’in ağzından söyleniyor.“Faik bey gayet alafranga bir kahkaha ile gülerAvrupa mı?Ah! J’an ai soupe ma chére dedi ve bu genç adam Seniha’yı bu cihetten de harikulade görünüyordu …” “Yazarlar çoğu zaman iç ve dış alemi anlatırken, teşbihlere başvurular. Zola’nın eserlerinde hakim olan fikir “ insanın hayvanlığı” düşüncesi ile yapılan teşbihlerdir.” Bu teşbihlerde yazar genellikle kadınları kediye erkekleri de köpeğe benzetiyor.“Büyükbabasının etrafında her an üstüne atılmaya müheyya hazır bir yabani kedi gibi kabararak, homurdanarak dolaşıyordu.”“Bu gözlerin gittikçe koyulaşan rengi altında, yırtıcı kuşların bakışındaki vahşi huşuneti seziliyordu.” Yakup Kadri’nin gözünü en fazla okşayan şey, renktir. Renkler içinde özellikle kırmızı renktir. Kırmızı rengin çeşitlerini hemen hemen her nüshasını, onun tasvirlerinde görürüz.“Sekine hanım kıpkırmızı kesildi”Yazar romandaki şahıslardan “Hakkı Celis” e kırmızı rengi çok sevdiğini söyletir“Yere yumuşak, kadifemsi, bir kırmızı halı döşenmişti, mobilyanın rengi bu halının biraz daha koyusuydu” … “ Oh, ne güzel bir odanız var” dedi; “bu rengi pek severim; zannederim ki, zamanın meşhur maşukaları hep bu renkte giyinirlerdi. İspanya’yı bu renkte tasavvur ederim; bu renk bana çok ateşin, hummalı, zorlu, mehib ve müthiş şeyleri hatırlatır. Barres’in cümleleri, d’Annunzio’nun mısraları, boğa güreşleri, Don Joze’nin macerası. İşte hatırıma böyle şeyler gelir.” Kiralık Konak İncelemesiYakup Kadri, Latin ve Yunan mitolojisine ve antikaya ait teşbihler yapmayı, şahıslarını, dünya edebiyatının meşhur tiplerine benzetmeyi sever.“Siz, sevgiyi destanlarda, çoban muaşakası masallarında Romeo ve Juliette’te olduğu gibi anılıyorsunuz.” Yakup Kadri, korkuya da önem verir.“…Bunun içinde birer kekik ve mercanköşk gibi baharatlı nebatlardan bir şey var; fakat mutlaka bir cadı, bütün bu nebatları kaynattığı imbiğe, fevkattabiiye doğa üstü bir şey kattı. Belki bir şeytanın terinden veya bir cinin tükürüğünden birkaç damla karıştı.”Tasavvuf terimler de kullanılmıştır.“Naim Efendi, damadının hışmından kurtulmak için odasının içinde tariki dünya dünyayı terk eden, dünyadan elini eteğini çekmiş bir dervişe dönmüştü.”Yakup Kadri de Flaubert gibi fikirlerini imajlarla ifade eder. Kullandığı mizahlar teşbihlerle yapılmayıp fikirlerden meydana mücerret bir halde, belirsiz olarak doğuyor, sonra imaja dönüyor.“Seniha ruhu kederli, bulanık ve fena, kah berrak, rakıt ve ekseriye bir havai fişek gibi şenlikli idi.” Yakup Kadri, Chateubrland’dan gelen ve Flaubert’in çok kullandığı bir tarz olan gördüğümüz bir manzara ile ruh halini mukayese etmek veya ince hisleri, kendilerine fiziki bir görünüş vererek imajlarını hazırlar.“Seniha “Bu kuytu ve çukur bahçe benim mezarım;” dedi, “bu rutubetli topraklara bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içinde ne arzular, ne emeller, ne huylalar gördüm! Bahçeden nefretle başını çevirdi”…Kiralık Konak YapıRoman, giriş, gelişme ve sonuç bölümünden oluşmaktadır. İlk bölümde Naim Efendi’nin ailesini ve çevresini tanıtmıştır. İkinci bölüm yani gelişme bölümü, Seniha’nın her pazartesi vermiş olduğu çay partilerini, düzenlediği bölümdür. Son bölüm olan sonuç bölümü ise; Hakkı Celis’in yazar tarafından daha ön plana çıkarıldığı bölümdür. Naim Efendi bu bölümde artık konakla özdeşleşir. Her ikisi de kaybolup giden bir devrin sembolü olurlar. Sonuç bölümü Hakkı Celis’in Çanakkale cephesine gönderilmesiyle başlar ve onun ölümüyle biter. Kiralık Konak İncelemesi“Roman karşıtlıklar üzerine kurulmuştur. Olayların ve kişilerin geliştirilmesinde çatışma olgusundan yararlanılmıştır. Kiralık Konak’ta, birbirlerini devamı niteliğinde bir konakta yaşayan üç nesilden oluşan bir ailede, nesiller arası çatışmaların üzerinde durulmuş olup, bunlardan Naim Efendi birinci nesil, kızı Sakine Hanım ve damat Servet Bey ikinci nesil, torunu Cemil ve Seniha da son Efendi, Servet Bey ve Seniha’nın değerli buldukları şeyler arasındaki ayrım, bazı çatışmalara neden olur. Değişen nesillerin arasında ortak değerlerin bulunmaması ve batılılaşmanın yalnızca yozlaşmak şeklinde dile getirilmesi, cemiyet hayatı için bir düşüş olmuştur. Düşüşün simgesi olan Naim Efendi Konağı sakinleri arasında; şımarıklık ve zübbelik olarak bilinen, çağdaşlık; aşk ve evlilik dışı ilişkiler, sosyal hayat anlayışı çatışmalar meydana ve evlilik konusunda; Seniha büyüklerinden farklı düşünmektedir. O da babası gibi eski adetleri reddeder. Bu konudaki ilk çatışma budur. Seniha ile Naim Efendi arasında, Naim Efendi ile Faik Bey arasında bu konuyla ilgili bir çatışma mevcuttur. Naim Efendi eski usulle evliliğin daha kalıcı olacağını, severek evlenen gençlerin belli bir süre sonra bir takım şeylerden sıkılıp, birbirlerinden uzaklaşacağının kanısındadır. Kiralık Konak İncelemesiFaik Bey ise çok uçarı, kız düşkünü bir insandır. Kadınlarla gönül eğlendirmeyi seven hatta, biriyle beraber iken hatta onun haricinde aynı anda üç kişiyi idare edebilen bir kişi idi. Zamane gençlerindendi ve kumara düşkündü. Seniha ve Faik Beye göre evlilik, bir kalp meselesi olmaktan ziyade hesap ve akıl meselesidir. Buda doğrudan doğruya paraya dayanırdı. İkisi de ellerinde para olmadığı için, şimdiki sevişmelerini evlenerek didişmeye çevirmek Efendi ile Servet Bey arasında hayattaki idealleri ve yaşam tarzı ve hayattan beklentileri gibi hususiyetlerde çatışma vardır. Servet Bey modern ve gösterişli apartmanlarda yaşama meraklısıdır. Naim Efendi ise konak hayatına tutkundur.“Yakup Kadri, romanda iç monologa yer vermez. Olayları ve konuşmaları olduğu gibi anlatır. Özellikle ikinci bölümden sonra, Hakkı Celis üzerine yönelir ve olaylar kişiler, onun ağzından anlatır ve eleştirir.” Kiralık Konak İncelemesiKiralık Konak TemaToplumda meydana gelen toplumsal gelişmelerin, aile hayatı olduğu kadar nesiller arasında ilişkileri de olumsuz yönde etkilemesi. Kiralık Konak KonusuEserdeki yardımcı fikirlerde şunlardır ⦁ İnsanların kumar gibi kötü alışkanlıkların, hayatındaki maddi ve manevi bütün değerleri elinden alması. ⦁ Özenti gibi, insanların kişiliğini olumsuz yönde etkileyen, kişileri yanlış yönlere sevk etmesi ve bunun sonucunda yaşanan manevi çöküntü. eğitim öğretim ile ilgili belgeler > konu anlatımlı dersler > Türkçe dersi ile ilgili konu anlatımlar > paragrafta anlam ile ilgili konu anlatımlar ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM NEDİR ÖYKÜLEME NEDİR ÖRNEKLER ÖZELLİKLERİ 1 TÜRKÇE DERSİ KONU ANLATIM Tasarlanan, gözlemlenen ya da yaşanan bir olayı yer, zaman ve kişi kavramlarına bağlayarak anlatan anlatım biçimine öyküleme denir. Öyküleyici anlatımda yazar bir olay yazısı kullanmaktadır. Yani metinde bir olay vardır. Olayın da bir akış sırası vardır. Olaylar sırayla olur. Biri bitmeden diğeri gerçekleşmez. Öyküleyici anlatımda gözümüzün önüne hareketlilik gelmez zorundadır. Yani okurken olaylar arka arkaya hareket etmek zorundadır. Tasarlanmış veya yaşanmış bir olayın başkalarına sözle ya da yazıyla anlatıldığı anlatım biçimine öyküleme hikâye etme denir. Öyküleyici Anlatım tekniğinde yazarın amacı, okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır. Olaylar birbiri üzerine gelişir ve zaman durmadan geçer. Öykülemelerde amaç, okuyucuyu olayların içinde yaşatmaktır. Genellikle haber kipleriyle çekimlenmiş yüklemler kullanılır. ... geldi, ... anlatmış, ... maviydi Öyküleyici anlatımda her şey hareket halinde verilir Öyküleyici anlatım için bir hareketin, bir olay akışının olması gerekir. Öyküleyici anlatımda olay, belli bir zaman diliminde, bir kişi kadrosuyla başlar, gelişir ve bir sonuca ulaşır. Öykülemede Dört Temel Kavram Bulunur -Öykülemede, konuyu geliştiren olgu ya da olgular vardır ki buna olay denir. -Öykülemede, olayın geçtiği çevre ya da yer kavramı bulunur. -Olayın akışı içinde aklımızda yarattığımız kavram, zaman öğesini oluşturur. -Olayın içinde yer alan veya bu olayı gerçekleştiren kişiler vardır. İki Farklı Öyküleme Biçimi Vardır Açıklayıcı Öyküleme Birtakım bilgileri zamansal oluşuma kronolojiye göre anlatan ve sanatsal bir kaygının güdülmediği bir öyküleme biçimidir. Temel amaç herhangi bir şeyi tarihsel gelişimi içinde okura aktarmak, bu konuda onu bilgilendirmektir. Sanatsal Öyküleme Bu öykülemede bilgilendirme amacı yoktur. Temel amaç bir olay anlatıp okuru o olayın içine çekmek, onun içinde yaşatıp okuru duygulandırmaktır. Öykü, roman gibi yazınsal türlerin kullanıldığı öykülemeye sanatsal öyküleme denir. Örnekler Yatağın altında yeşil, tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce İstanbul'dan gönderdiği hediyeler içinde çıkan kaşağı pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım. Tosun'un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu. Galiba acıtıyor, dedim. Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca, tekrar denedim. Atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. On adım ilerideki çeşmeye koştum. Köyde on gün kaldıktan sonra dostlar ve çocuklarımla vedalaşıp yola çıkıyorum. İlk durak uzak yaylalar olacak. Uzun ve biraz da yorucu bir yolculuktan sonra Teyran tepesine geldim. Epey yol aldıktan sonra at da ben de yorulmuştuk. Başımı, ellerimin arasına alıp gözlerimi kapatarak bir süre öylece kaldım. At beni anlamış gibi gelip durdu karşımda; uysallaştı, başını önüne düşürdü. Sonra uzaklaştı. Bu parçada öyküleyici anlatım vardır. Çünkü parçada bir olay anlatımı söz konusudur. Burada bir fotoğraf karesi gibi, yani durgun bir zaman diliminde bir yer ya da kişi anlatılmamıştır. Varlıklar belli bir hareketlilik ve bir zaman akışı içinde verilmiştir. Ayakkabıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına geçti. Şaşarak eğlenerek seyrediyordu. Tamirci, kartona benzeyen kalın deriyi iki tarafı keskin incecik, sapsız bıçağıyla kesti. Ağzına bir avuç çivi doldurdu. Sonra bunları ağzından çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhladı. Deri parçalarını pis bir suya koyup ıslattı. Mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp tabanlara sürdü. Hasan bunların hepsine dikkatle bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu. Hamdi amcamı en son 1960–1961 yıllarında gördüm. Bir iş nedeniyle Ankara'ya gelmişti. Beni görmeden gitmeyi içine sindirememiş, telefon edip geleceğini söylemişti. Tıpkı çocukluğumda babamı beklediğim gibi, camdan cama koşup gelişini bekledim. Uzun yıllar sonra birbirimizi görüp bilgi konuşacaktık. Amca yeğen birbirimize sarıldık. Hem sevinçten hem de annemi babamı anımsayıp ağladık. Çocuklarımı kucağına aldı. Onları öpüp öpüp sevdi. Kardeşim Leman Hanım, bunları görseydi, dedi. O gün onu son görüşüm oldu. Öldüğünü duyduğum zaman ne yapacağımı şaşırdım... Ateş oyunları arasında daha büyükleri, hatta kazalara yol açanları vardı. Baruttan gemiler, kuleler yapılarak şenlik yerine taşınır, burada bunlara ateş verilir, büyük patlamalarla yanıp bilgi tutuşmaları zevkle seyredilirdi. Ağzından ateş püsküren ejderhalar, tekerlekler üstünde halk arasında gezdirilir, görenler kaçar, seyredenler gülerdi. Dalkavukları Büyük İskender'i Tanrı'nın oğlu olduğuna inandırmışlar. İskender bir savaşta yaralanmış. Yarasından kan aktığını görünce çağırmış dalkavuklarını "Bu ne?" demiş. "Mis gibi insan kanı değil mi?" Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek "Dün bu kurt bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun gerekçesi çobandır." demiş. On altıncı katta asansörden indik. Bana odayı gösterecek çocuğun peşlinden yürüyordum. Çocuk kısa bir koridoru geçti, bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, içeri girdik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp dışarıyı göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı. Banyonun kapısı açtı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu. İstemediğimi söyledim. Haşişini verdim, gitti. Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları düşündü bir süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi. Sonra oturdu bir köşeye isteksiz. Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı, kalınca bir sigara sardı. Öyle dalmıştı ki masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti. Kartaca-Roma Savaşı'nın sonunda Roma ordusu galip gelir. Roma komutanı büyük bir törenle Kartaca'ya girer. Tam bu sırada bir kadın "Komutanı görmek istiyorum!" diye bağırır. Muhafızlar onu uzaklaştırmaya çalışırken komutan "Buraya getirin onu!" diye emir verir. Kadın komutanın yanma getirilir. Komutan kadına isteğini sorar. Kadın, orada bulunan askerlerden birini işaret ederek "Bu askeriniz savaş sırasında çocuklarımın elindeki son mısır ekmeği dilimini ellerinden alarak yedi ve çocuklarımın ölümüne neden oldu. Bu askerin cezalandırılmasını istiyorum." der. Komutan "Bak, der, yalan söylüyorsan ölürsün." Kadın iddiasında ısrar edince komutan kılıcını çeker, askerin karnını yarar ve kadına dönüp haklıymışsın." der. Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunurdu. KONUYU DAHA İYİ ANLAMAK İSTERSENİZ AŞAĞIDAKİ VİDEOMUZU İZLEYEBİLİRSİNİZ ANLATIM BİÇİMLERİ ÖZET ANLATIM Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir tasarıyı, bir olayı sözle ya da yazıyla ifade etmeye anlatım denir. Birbirinden farklı konuları, olayları, gözlem ve izlenimleri anlatırken kullanılan yöntemlere ise anlatım biçimleri veya anlatın teknikleri denir. Yazarın duygu veya düşüncelerini ya da bir olayı anlatırken kullandığı yöntemlerdir. Anlatılan konunun sergileniş biçimleridir. Her konunun sergilenişinde belli bir amaç gözetilir. Amaca göre anlatım biçimlenir. Doğru, güzel ve etkili anlatım için bu teknikler kullanılır. 1. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM ÖYKÜLEME Öyküleyici anlatımda yazar bir olay yazısı kullanmaktadır. Yani metinde bir olay vardır. Olayın da bir akış sırası vardır. Olaylar sırayla olur. Biri bitmeden diğeri gerçekleşmez. Öyküleyici anlatımda gözümüzün önüne hareketlilik gelmez zorundadır. Yani okurken olaylar arka arkaya hareket etmek zorundadır. Tasarlanmış veya yaşanmış bir olayın başkalarına sözle ya da yazıyla anlatıldığı anlatım biçimine öyküleme hikâye etme denir. “Bana bu ince maşayı veriyor. Galiba yaz. Çok aydınlık, çok güneşli bir hava… Annem, konuşurken mavi tüylü bir yelpazeyi yavaş yavaş sallıyor. Ben kucağından kayıyorum. Beni kollarımdan tutarak yanına oturtuyor. Gümüş maşacığın halkasına parmağımı takıyor, annem görmeden ucunu ağzıma sokuyor, dişlerimle ısırıyorum. Konuştuğu sarı saçlı hanımın çarşafı mavi… Ben beyazlar giymiştim. Başım açık. Saçlarım çok... ” “Derse geç kalmıştım. Hemen bir taksi tuttum. Taksici beni derse yetiştirmek için biraz hızlı sürdü. Önümüzde giden araç ani fren yapınca ona arkadan çarptık. Bereket, taksici hemen frene basmıştı da çarpışma hafif oldu. Tabiî ben de derse yetişemedim.” Bu parçada kişi, okula giderken başına gelenleri anlatmış. Bu anlatımda dikkat ederseniz, bir olay zaman içinde anlatılmış. Derse geç kalıyor, taksi tutuyor, bindiği taksi başka bir araca çarpıyor. Demek ki bu parçanın anlatımında öyküleyici anlatımdan yararlanılmıştır. Uyarı Öyküleme ile Betimleme Arasındaki Fark Öykülemede olaylar, kişi veya kişilerin başından belli bir yerde ve belli bir zamanda geçer. Betimlemede ise zaman akış içinde değildir ve kişi veya kişilerin başından geçen herhangi bir olay söz konusu değildir. Yani betimlemede belli bir zamanda durur nitelikteki eylem veya varlıklar tanıtılır. Öykülemede ise zaman akış halindedir ve olaylar bu akış içinde verilir. Buna fotoğraf ve film örneğini verebiliriz Fotoğrafta zaman, olay ve varlıklar donmuş durumdadır. İşte betimleme bu donmuş durumun sözcüklere dökülmüş şeklidir. Oysa filmde zaman, olay ve varlıklar hareket halindedir, işte öyküleme de belli bir zaman aralığında geçen olayları anlatan film gibidir. 2. BETİMLEYİCİ ANLATIM BETİMLEME Varlıkların okuyucunun gözünde, zihninde canlanacak şekilde ayırt edici nitelikleriyle resim çizer gibi anlatılmasına betimleme tasvir etme denir. Yani betimleme yazıyla resim yapma sanatıdır. Yazar bu anlatım biçiminde herhangi bir olayı, kişiyi, nesneyi veya bir olayı gördükleri kadarıyla anlatmaktadır. Bu anlatım biçiminde bolca sıfatlara yer verilir, çeşitli karşılaştırmalar yapılır. Adeta yazar gördüklerini resmeder. Betimlemede amaç okuyucunun anlatılanı gözünde, zihninde canlandırmasını sağlamaktır. Kişinin dış görünüşünün, fiziksel özelliklerinin yüzü, gözü, saç rengi, kolları, bacakları, boyu vs. yanı sıra iç dünyası ve karakter özelliklerini sevdikleri, sevmedikleri, düşündükleri, tepkileri, duyguları, önem verdikleri vs. anlatan yazılar da betimleme tekniğiyle anlatılmıştır. Betimlemede gözlem esastır. Gözlemle elde edilen bilgiler açık, sade ve anlaşılır bir dille okuyucunun gözünde canlanacak şekilde anlatılır. Betimlemede yazar, tasvir edeceği varlığı kendi bakış açısına, kendi görüş ve değerlendiriş biçimine göre anlatır, betimlemeye kendi yorumunu katabilir. Örnekler “Görülmeye değer bir yapıydı. Giriş kapısı kocaman, üzerinde bir tokmak vardı. Bina duvarları ise taştandı. Koca koca taşlar kesilerek adeta duvara monte edilmişti. Duvarın boyası moyası da yoktu. Tamamen doğal bir görünümü vardı. Eğer birine bu binaya tarif etmeye kalkışsanız o kişi ilk bakışta binayı tanırdı. Açık sarıya çalar bir rengi vardı binanın. İki kanatlı bir kapısı adeta sizi içeri çağırır. Pencereleri ise küçük küçüktü. Bir de tarihi anımsatan o heybetli bir duruşu.” “Başımızın üstünde her zaman yeşil, iğne yapraklı dallardan örülü bir çatı var. Dallar öylesine sık ki, güneş ışığı aşağıya süzülemiyor bile. Ormanın içine doğru kilometrelerce uzayıp giden toprak bir yol… Çevredeki çiçeklerin insanı bayıltıcı kokusu ve kuşların tatlı nağmeleri vardı.” Bu parçada ormanın içindeki bir yerin betimlemesi yapılmıştır. Yazar bunu yaparken kendi yorumunu da katmıştır. Uyarı Öyküleme ile Betimleme Arasındaki Fark Öykülemede olaylar, kişi veya kişilerin başından belli bir yerde ve belli bir zamanda geçer. Betimlemede ise zaman akış içinde değildir ve kişi veya kişilerin başından geçen herhangi bir olay söz konusu değildir. Yani betimlemede belli bir zamanda durur nitelikteki eylem veya varlıklar tanıtılır. Öykülemede ise zaman akış halindedir ve olaylar bu akış içinde verilir. Buna fotoğraf ve film örneğini verebiliriz Fotoğrafta zaman, olay ve varlıklar donmuş durumdadır. İşte betimleme bu donmuş durumun sözcüklere dökülmüş şeklidir. Oysa filmde zaman, olay ve varlıklar hareket halindedir, işte öyküleme de belli bir zaman aralığında geçen olayları anlatan film gibidir. 3. AÇIKLAYICI ANLATIM Bu anlatım biçiminde yazar okuyucuyu bilgilendirme amacı güder. “Ne, nasıldır?” sorularının cevabını verir. Öğreticiliği esas alan anlatıma açıklayıcı anlatım denir. Bilgi vermek amacı ile oluşturulan yazılarda kullanılan anlatım tekniğidir. Bu tür yazılarda amaç okuyucuyu bilgilendirmek, ona bir şeyler öğretmek olduğu için sade ve anlaşılır bir dil kullanılır. Açıklayıcı anlatımda yazar, duygularına yer vermez, nesnel bir anlatım hakimdir. “Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya sinemaya gidiyor. Neden? Belli ki kendisini aşmak istiyor insan. Gerçek anlamda insan olmak istiyor. Ayrı bir birey olmakla yetinmiyor; bireysel bilgi yaşamının kopmuşluğundan kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlarıyla onu yoksun bıraktığı ama yine de onu sezip özlediği bir dostluğa, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor.” “Yakup Kadri Karaosmanoğlu edebiyatımızın önde gelen sanatçılarından biridir. Roman, hikâye, anı gibi değişik alanlarda eserler vermiş olan sanatçı daha çok romanları ile tanınmaktadır. Romanlarında önceleri kişisel konuları işleyen sanatçı daha sonra toplumsal konulara yönelmiştir. “Kiralık Konak”ta nesiller arası duygu ve düşünce farklılıklarını işleyen sanatçı, “Yaban” romanında Kurtuluş Savaşı yıllarında köy yaşamını, köylü – aydın çatışmasını işlemiştir.” Örnekte görüldüğü gibi parçada “Yakup Kadri” okuyucuya tanıtılmış, sanatçının eserleri ile ilgili bilgiler verilmiştir. 4. TARTIŞMACI ANLATIM Bu anlatım biçiminde uygulanan durum Herkesçe bilinen, kabul edilen fikirlerin değiştirilmesine yönelik çabadır. Yazar ortaya koyduğu durum ile sizin fikrinizi değiştirmeye yönelik çabalar sarf eder. Yazarın kendi doğrularına okuyucuyu inandırmak, onu kendi gibi düşündürmek için kullandığı anlatım tekniğine tartışma denir. Amaç kendi düşüncesini savunmak, varsa yanlış düşünceyi çürütmek olduğundan yazar, düşüncelerini sanki karşısında okuyucu varmış da onunla konuşuyormuş gibi ele alır. Kendi görüşünü ortaya koyar, karşıt görüşün dayanaksız olduğunu örnekleri ile gösterir. Bu yöntemde önce eleştirilecek olan düşünce verilir. Yazar, kendi düşüncesinin doğruluğunu, eleştirdiği düşüncenin ise yanlışlığını savunur. “Her dilden romanlar vardır. Peki, bu romanların içindeki duyguyu anlamak için o romanın yazıldığı dili bilmemiz mi gerekiyor? Asla. Hiç de gerek yok. O romanı dilimize çevirdiğimizi zaman çok daha insanı etkileyen, hatta büyüleyen o duyguları daha da iyi hissederiz. Çeviri romanlarını bu yüzden daha da çok seviyorum. Yazar beni alıyor, kendi memleketine, kendi dünyasına götürüyor, hayatına ortak ediyor. Bizim de aradığımız bu değil mi?” Burada yazar, başka bir dildeki romanın kendi dilimize çevrildiği zaman daha da etkili olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. “Bazı bilim adamları yanlış, anlaşılmaz bir Türkçe ile yazıyorlar. Üstelik bunlar, edebiyatçı olmadıklarını ileri sürerek, hoş görülmelerini de istiyorlar. Ama bu, mazeret olamaz. Çünkü bizim onlardan istediğimiz; duygu ve düşüncelerini düzgün bir dille yazmalarıdır. Bunun için de sanatçı olmaya gerek yoktur. Her insan ana dilini hatasız kullanacak ölçüde bilmelidir bence.” Görüldüğü gibi yazar yukarıdaki parçada önce, eleştirdiği düşünceyi vermektedir. Dili yanlış kullanan bazı bilim adamlarını eleştirmektedir. Bu konuda hoş görülmeyi isteyen bilim adamlarını ise haksız bulmaktadır. Yazar, her insanın ana dilini düzgün, yanlışsız kullanması gerektiğini savunmaktadır. Bunun için de bazı bilim adamlarının iddia ettiği gibi sanatçı olmak gerekmediğini doğru görüş olarak okuyucuya aktarmaya çalışmaktadır. “TÜRKÇE DERSİ İLE İLGİLİ KONU ANLATIMLAR” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN >>>TIKLAYIN>>TIKLAYIN>>TIKLAYINYorumu Çok beyendim kuruculara çok çok teşekkür ediyorum sayenizde çok yüksek bir not aldım ->Yazan Fatma 9. **Yorum** ->Yorumu şahane bir site burayı sevdimm ->Yazan Buse. Er 8. **Yorum** ->Yorumu SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM... ->Yazan sıla 7. **Yorum** ->Yorumu valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden mugladan sevgiler.... ->Yazan kara48500.. 6. **Yorum** ->Yorumu çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim. ->Yazan Tuncay. 5. **Yorum** ->Yorumu ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. ->Yazan efe . 4. **Yorum** ->Yorumu ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun ->Yazan rabia.. 3. **Yorum** ->Yorumu Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim ->Yazan pınar.. 2. **Yorum** ->Yorumu çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor ->Yazan ESRA.. 1. **Yorum** ->Yorumu Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. ->Yazan Hasan Öğüt. >>>YORUM YAZ<<<

kiralık konak kişiler arasındaki ilişkiler